İMAR AFFI, KENTLERİMİZ VE DOĞAL ÇEVRE İÇİN CİNAYETTİR

BASIN AÇIKLAMASI

Değerli  basın mensupları  ve sevgili meslektaşlarımız,

İMAR RANTINA YÖNELİK İMAR BARIŞI ADI ALTINDA YAPILAN İMAR AFFI İLE YAPI RUHSATLARINDAN MİMAR VE MÜHENDİSLERİNİN İMZALARININ KALDIRILARAK İMAR SÜRECİNDEN DIŞLANMASI VE PROJE MÜELLİFLERİNİN MÜELLİFLİK HAKLARININ YOK SAYILMASI KABUL EDİLEMEZ

Ülkemizde 1950’lerde başlayan şehirleşme sürecinde, halen bir devlet politikası oturtulmamış, kentleşme konusunda ülke fiziki planlaması, bölge planlaması yapılmadan kentler kendi haline bırakılmıştır.

Halen geçen süreç içerisinde belli bir konut politikası oluşturulmamış olması, kamu yararına planlamadan uzak, kentsel rantı en yüksek düzeye çıkaran ve uygulamasını serbest piyasa mekanizmasının belirlediği bir kentleşme süreci yaşanmıştır .

Cumhuriyetin ilk yıllarında gözlenen mimarlığa ve planlı kentleşmeye duyarlı politikaların giderek terk edildiği bir dönemi izlemekteyiz. Özellikle de 1980 den sonra yaşanan hızlı ve sağlıksız kentleşme sürecinin nedeni, kentleşme rantı ile doğal ve tarihi çevrenin ve kamu arazilerinin yağmalanmasıdır. Bu süreçte plan ve planlama kararları ile hukuk yok sayılmış ve yağmanın önünde bir engel olarak görülmüştür.

Yine, son yıllarda küreselleşmenin de etkisi ve küresel sermayenin baskıları ile karşı karşıya olduğumuz devletin yeniden yapılandırılması sürecinde; kentlerimiz de, mimarlığımız da, mühendisliğimiz de aynı tehdit altındadır. Yabancı sermayenin ülkemize girişinin önünün açılması adı altında imzalanan uluslararası sözleşmelerle, ülkemizde geçerli olan planlama kararları ve iç hukuk sistemimiz aşılmaya çalışılmış, plansızlığa ve hukuksuzluğu kapı açılmıştır. Son yıllarda bu olumsuzluklar artarak sürmektedir.

Geleceği “yazgıya” bırakmamak, yaşamın sürebilmesi için  “yön vermek ve planlama”, ancak bilime ve toplum yararına bağlı bir “ileri dünya görüşünün” davranış biçimidir ve kent planlamasının Cumhuriyetle birlikte yaşama geçirilmesi, Cumhuriyetin aydınlanma devrimi olmasının da en önemli kanıtıdır. Mimarlar Odası ve diğer meslek odaları; uzun yıllardır ilerici dünya görüşüyle, ülkemizde planlamanın ve kentleşmenin toplum yararına, bilimsel ve teknik doğrulara dayanması mücadelesini demokrasi ve insan hakları mücadelesi ile birlikte sürdürmektedir.

Meslek Odalarının elbette ki meslekle ilgilenmesi ne kadar doğal ve hatta varlık nedeniyse,  eğitimden uygulamaya dek mesleğin gereğini savunması da o kadar doğal ve varlık nedenidir. Hatta özellikle bizim gibi  kentlerini ve doğasını imar rantının biçimlendirdiği bir ülkede, çıkarların değil toplumun beklediği mimarlığı ve mühendisliği savunmak ve yaşama geçmesi için çaba göstermek, çok daha önem kazanır. Anayasamızda da görev olarak kamusal sorumluluklar yüklenmiştir.

Yine son yıllarda Avrupa Birliği uyum süreci ve küreselleşme gerekçesi ile torba yasalar ile birçok yasada yapılan değişiklikler ve çıkarılan yeni yasalarla, yasalara aykırı işgal ve tahribatları yapanları aklamaya, affetmeye ve kent topraklarının, tarım topraklarının, ormanlarımızın, tarihi ve doğal sit alanlarının ve kamu alanlarının rant kaynağı olarak kullanılmasına yönelik girişimlere önce göz yumulmakta, sonra da bütçe deliklerini yamamak ve siyasi rant beklentileri  af çıkarılarak yasallaştırılmaya çalışılmaktadır.

Son yıllarda kamu yararını, planlama ve şehircilik ilkelerini yok sayarak, kentsel standartları göz ardı ederek sürdürülen  sermaye ve rant odaklı ekonomik düzen ve bu düzenden nemalanan çıkar çevrelerinin, daha fazla rant elde edebilmek amacıyla uyguladıkları baskılar sonucu, mimar ve mühendisler ile meslek odaları, inşaat sektörünün gelişiminde engel olarak görülmekte ve mesleki hak ve yetkileri çıkarılan kanun hükmünde kararnameler ve torba yasalarla yok sayılmakta ve ellerinden alınmaktadır.

 Özellikle ve öncelikle kamu arazilerinin işgal edilerek yapılaşması görmezden gelinmekte, inşaat sektörü ile ilgili yasal düzenlemeler ile de kamuya ait kamusal alanlar rant amaçlı ayrıcalıklı imar hakları verilerek hızla özelleştirilmektedir ve hızla yapılaşmakta, kentler tek tipleştirilmekte, kimlikleri ve Kentsel mekânlar üzerinden kurulan mekân-hafıza ilişkisi hızla yok edilmektedir. Sermaye ve rant odaklı inşaat faaliyetleri üzerine oturtulan ve bu ekonomik düzende; planlama ve şehircilik ilkelerine bağlı kamu yararını gözeten nitelikli mesleki hizmetleri, mesleki hak ve yetkileri, müelliflik ve telif haklarının kamusal ve hukuki denetimini sağlayan bürokratik işleyiş, yapı üretim sürecini yavaşlatan ve yapı piyasasının hızlı iş üretmesine engel olarak görülmektedir.

 24 Haziran erken seçimi öncesi imar barışı adı altında çıkarılan imar affı başta olmak üzere, yapı denetim sisteminde yapılan düzenlemeler, imar yönetmelikleri,  Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulan yeni Yapı Ruhsat Formu Standardı ile mühendisler ve mimarların imzalarının kaldırılarak, Mühendis ve mimarlar yapı üretim sürecinden dışlanmıştır.

 Yapı ruhsatlarında proje müelliflerinin imzasını kaldıran düzenlemenin; amacı dışında uygulamalarla kent topraklarının yağmasını hızlandırarak her alanda yıkım ve yoğun yapılaşmanın önünü açan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, kentleşme ve planlama ilkelerinden uzak olarak hazırlanan ve çoklu imar uygulamalarına ve eşitsiz yapılaşmaya neden olan Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği, kaçak yapılara ruhsat düzenleyerek meşrulaştırılmasını sağlayan ve kaçak yapılaşmayı özendiren İmar Affı (Barışı) ve sayısız KHK, torba yasa uygulamaları ile birlikte ele alınmalıdır.

 Bütün bu düzenlemeler, Kamu yararını gözeten nitelikli mesleki hizmetler, mesleki hak ve yetkiler ile müelliflik ve telif haklarının kamusal ve hukuki denetimini sağlayan hukuki işlemler, iktidar tarafından yapı üretim sürecini yavaşlatan, hızlı iş üretilmesine engel olan lüzumsuz “bürokratik” unsurlar gibi gösterilmek suretiyle,  yapı ruhsat formu değişikliği ile proje müelliflerinin imza bölümlerinin kaldırılması; mesleki haklarımızı yok sayan diğer düzenlemelerin de meşrulaştırma gerekçesi olarak gösterilen “bürokrasinin azaltılması” söylemiyle haklı gösterilmeye çalışılması asla kabul etmediğimizi ve etmeyeceğimizi belirtmek isteriz. Çünkü bu düzenlemeyle; sahteciliğin önü açılmakta ve proje müelliflerinin eserleri üzerindeki hakları, yani müelliflik hakları yok sayılmakta, ruhsat alma süreçlerinin, proje müellifleri mimar ve mühendislerin bilgisi ve onayı dışında tamamlanması amaçlanmaktadır. Proje müelliflerinin imzaları alınmadan hazırlanacak olan yapı ruhsatlarında, ruhsat eki projelerinin ve proje tadilatlarının denetimlerinin hangi yolla yapılacağı anlaşılmamakla birlikte, bu durumun hukuki ve mesleki sorumluluğu uygulamayı yapan belediyeler ve ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşlarını geri dönülmez ve onarılmaz hukuki sorumluluklar altında bırakacaktır.

 Diğer yandan yürürlüğe konulan yeni yapı ruhsatı standardı Föy 2/a ya açıklamalar bölümünde; “Proje müellifleri diğer görevliler ile birlikte bu formun usulüne uygun doldurulmasından sorumludur” denilmektedir. Proje müelliflerinin imzalamadıkları, görmeden düzenlenecek bir belgeden sorumlu tutuluyor olması kabul edilemez olduğu gibi hukuki dayanaktan da yoksundur.

Tamamen vatandaşın beyanına dayanarak, mühendis ve mimarları devre dışı bırakmak ne kadar yanlış ise, ruhsat alma süreçlerinden mimar ve mühendislerin onaylarını kaldırmak da bir o kadar yanlıştır. Bürokrasiyi azaltmak bahanesiyle mesleki haklarımızı yok eden bu düzenleme, meslektaşlarımızın mesleki anlamda kayıplar yaşamasına neden olacaktır.  Üyelerini doğrudan ilgilendiren bir konuda, meslek odalarının görüşleri alınmadan ve değerlendirilmeden yürürlüğe konulan bu uygulama kabul edilemez. Ruhsat alma ve yapım süreçleri, müellif mimar ve mühendislerin  gözetiminde, onların denetimde ve onayı ile yürütülmelidir.

 Bu nedenle, meslektaşlarımızın ruhsat aşamasında ve daha sonra bilgileri dışında projelerinde değişiklikler yapılmasının önlenmesi amacıyla, projelerini ilgili meslek odasında telif hakları açısından kayıt altına aldırmaları, müelliflik ve telif hakları açısından bir güvence olarak önem kazanmaktadır.

 Bu yeni uygulama ile ortaya çıkacak “sahte” “mimar” ve “mühendisler”  denetimsiz yapılaşma ve yeterli koşulları taşımayan kişilerce üretilecek yapı projelerinin sebep olacağı sorunların, gelecekte yaşanacak yargı süreçleriyle beraber daha büyük teknik, hukuki ve bürokratik engellere ve sorunlara neden olacağı da açıktır .

 Söz konusu düzenleme mesleki hakların kısıtlanması yoluyla; uzmanların sunduğu nitelikli mimarlık, mühendislik ve planlama hizmetlerinin topluma ulaşmasını ve meslek mensuplarının yetkinliklerinin güvencesi olan meslek kuruluşlarının ve kamu kurumlarının topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmesini engelleyecek koşullar oluşturulmaktadır.

 Proje müelliflerinin imzalarının kaldırılmasına ilişkin bu Tebliğ ile mimarlık diğer mühendislik disiplinlerinin yapı ruhsatları üzerindeki denetim yetkisinin kaldırılmasına ek olarak, yapı sahiplerinin kendi mülkleri üzerine yapılacak yapının yapılmasına olanak tanıyan yapı ruhsatındaki onay imzasının kaldırılması; yapı sahibinin hangi mimari proje ile ruhsat alındığını kontrol edememesi sonucuna yol açılacak ve ağır mülkiyet hakkı ihlalleriyle karşılaşılacaktır.

 TMMOB’ye bağlı meslek odaları olarak bu konulardaki çalışmalarımız devam etmektedir. Can ve mal güvenliğini korumayan, doğal, tarihi, arkeolojik, kentsel sitler dahil olmak üzere tüm yaşam alanlarımızdaki imar talanını meşrulaştıran ve yasa dışı yapılaşmaları mali kaynak yaratma amacıyla affeden tüm bu girişimlere, Meslek Odalarının işlevsizleştirilmesine, mimar ve mühendislerin haklarının yok edilmesine yönelik uygulamalara karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizi kamuoyunun ve meslektaşlarımızın bilgisine sunarız.

TMMOB Antalya İl Koordinasyon Kurulu